Mehmet Rauf İncelemesi
Hani bazı eserler için 'Bunu nasıl yazmış olabilir?, 'Nasıl kurgulamış olabilir?' diye soruyoruz ya, işte tüm mesele yazarlarımızın çocukluklarında, aile yapısında... Dilerseniz Mehmet Rauf'un çocukluğuna gidelim.
Mehmet Rauf’un Ailesi
Mehmet Rauf, 24 Ağustos 1975 tarihinde
İstanbul’da dünyaya geldi. Damadı Selama İzzet Balat’ta Kesme Kaya Mahallesinde
doğduğunu söyler. Babası Ahmet Şükrü Efendi Kütahya’dan askerlikle İstanbul’a
gelmiş ve orada kalmıştır. Liman dairesinde kapı cuhadarlığı ve oranın
arşivlerinden sorumluydu. Ona Hafız Ahmet Efendi’de denilirdi. Annesi ise bir
Çerkes’dir.
Ahmet Şükrü Efendi, Mehmet Rauf’u küçükken sık
sık tiyatroya götürürmüş ve bu Mehmet Rauf’un tiyatro ve sanata ilgisinin
başlamasına neden olmuştur. Annesi de komşularına romanlar okuyan, kahraman
için gözyaşları döken içli bir kadınmış. Mehmet Rauf, annesi roman okuduğu
zamanlarda annesini dikkatle dinlermiş. Annesi özellikle üvey ana namındaki bir
olayı gözlerinde yaşlarla okumuş. Bütün komşular buna ağlamıştır. Mehmet Rauf
da annesini ağlatan bu olaya karşı tutkulu bir şekilde bağlanmıştır.
Mehmet Rauf annesini çocuk denecek yaşta
rüştiyenin son sınıfında kaybeder (1887). Babasını ise 1896 yılında kaybediyor.
Tek kardeşi olan ve çocukluk yıllarında birlikte tiyatro oynadıkları kız
kardeşi ise 1899 yılında ölmüştür. Ailesinin mezarları Balat’ta, Yavedud’un
hemen yanındaki kabristandadır.
Mehmet Rauf’un Hayatı
Mehmet
Rauf 4 yaşındaBalat Mahalle Mektebi’ne başlamış, bitirdikten sonra da Eyüp
Rüştüyesi’ne devam etmiştir. Üçüncü senenin sonunda Soğukçeşme Rüştiyesi’ne
geçer ve burada tiyatro hevesi artmaya başlar. Bunu gören babası çocuğunu kayıt
altına almak için onu askeri bir okul olan Bahriye Mektebi’ne kaydını yaptırır.
Mehmet Rauf babasının bu kararına isyan eder
ve kendisi gibi o okula gitmek istemeyen Mahir adında bir arkadaşı ile evden
kaçar. 1 gün boyunca sokakta kalır ve sonunda ise yakalanır. Heybeliada’da olan bu okul, okula kabul
sınavı uygularmış. Mehmet Rauf ve Mahir sorulara cevap vermemek için
anlaşırlar. Fakat Mehmet Rauf kabul edilirken arkadaşı Mahir elenir. Hala
uslanmayan Rauf bu seferde okula gitmeyi reddeder. İşler pek istediği gibi
ilerlemez. Heybeliada’nın büyüsüne kapılır ve okuldan kaçmaktan vazgeçer.
Mehmet Rauf akademik olarak çok başarılı biri
değildir fakat edebiyat alanında hocalarından ceza almadan da duramaz.
26 Mart 1894’te Bahriye Mektep’ini bitirerek memuriyete
başlar. Staj görmek için Girit’e gider ve orada 15 ay görev yapar. İstanbul’a
geri döndükten sonra kendini Servet-i Fünun topluluğunun içinde buluyor. Tevfik
Fikret ile yakın ilişkiler sonucunda Fikret’in halası Ayşe Sermet Hanım ile
evlenerek Fikret’in Hisardaki yalısına iç güveysi olarak giriyor. Bu evlilik
sonucunda 2 kız çocuğu dünyaya geliyor ve küçük olanı 5 yaşında kaybediyor.
Bir süre sonra Rauf Hisardaki evinden ayrılıp
Büyükada’ya yerleşiyor. Orada da
mutluluğu pek sürmüyor ve Rauf, içinde intihar olan bir mektubu arkadaşı
Hüseyin Cahit’e bildiriyor. Rauf güzelliği, kibarlığı ile tanınmış bir hanıma
aşık olduğunu ve bu karasevdadan kurtulamadığını yazıyor. Cahit onu evinde
sönmüş mangal külleri ile baygın bir
şekilde buluyor.
Meşrutiyet’in ilanından sonra yazı hayatına
tekrar dönen Rauf ‘Bir Zambağın Hikayesi’ adlı romanıyla memuriyet hayatı
biter.Çünkü roman pornografik bir romandır. Kısa zamanda büyük rabet gören bu
eser epeyce mühim bir maddi fayda sağlar. Diğer taraftan eser toplumun ahlakına
aykırı bulunarak yasaklanır ve Rauf 6 ay hapse mahkum edilir.
Bu sıralar Zambak ismiyle meşhur olan
romanını okuyan zengince bir aile kızı Rauf’a evlilik teklifi eder ve o da
kalkar izmir’e gelerek ikinci evliliğinde bulunur. İç güveysi olarak rahat bir
ömür sürer. Fakat bu mutluluğu da en
fazla bir sene sürer. Bu seneler içinde oldukça verimsiz bir hayatı geçmiştir.
1919-20 yılları yoğun yayın faaliyetleri ile
geçer. Gelincik mecmuasında bastığı bir resim yüzünden (resim toplum için açık
saçık kabul edilir) hapis cezasına çarptırılır. Sonradan ise affedilir.
İkinci eşi
Besime Hanım’dan 1926 yılında ayrılan Rauf aynı sene üçüncü eşi Muazzez Hanım
ile evlenir. Evliliğinin 13. gününde felç geçirir. Artık yazı yazamaz haldedir.
Eşi onun kalemi olmuştur. 2 yıl sonra ise konuşma yetisini kaybeder. 23 Aralık
1931 yılında ise gözlerini yumar.
Mehmet Rauf’un Mizacı
Uslu ve
sakin bir çocuk olan Rauf küçük yaşta okumaya başlaması hayatını
yönlendirmiştir. Paraya çok önem vermiştir. Hayatı boyunca kimse ile kavga
etmemiştir. Kimseye küfürbazlıkta bulunmamıştır. Bütün enerjisini tiyatro,
roman yani edebiyat için harcar.
Herkesin yaramazlık için ceza aldığı ortamda o tiyatroculuğu yüzünden
alırdı. Karşılaştığı her uyarı ile edebiyata daha da bağlandı.
Onun hayal
dünyasını geliştiren en önemli etmenlerden biri de musikidir. Başlangıçta
klasik musikisine sade bir ilgi duyan ve zaman zaman arkadaşlarına şarkılar
söyleyen Mehmet Rauf, çok sevdiği ve kendisine üstad kabul ettiği Halit Ziya
vasıtasıyla Batı musikisine ilgi duymaya başlar. Halit ile gittiği ilk operada
uyuyakalan Rauf sonradan bunu bir tutku haline getirir. Bu tutku onun
eserlerindeki kahramanlarına yansımış, baş a kahramanlarının hepsi musiki yönden
engin bilgilere sahiptir.
Mehmet
Rauf için en önemli olan şey aşktır. Halit Ziya’nın dediğine göre; onun tek bir
aşkı asla olmamış. Birinden kurtulurken ötekine tutulan hastalıklara tutulmak
için yaratılmış, kadınların ara sıra sezilmiş bir bakışa, bir endamın
salıntısına, hatta bir başörtüsünün şöyle bir dolanışına, bir sandalyeye
oturuşuna aşık olur. Bir kere böyle bir çengeletakılınca bu 6 ay, bir yıl, 5
yıl sürermiş.
Hayatında
6 kez sevmiş. Bir sonrakini daima bir öncekini unutturacak şekilde sevmiştir.
Mehmet Rauf’un Yazı Hayatı
Servet-i Fünun’a Kadar;

12 yaşında ilk romanını (Denaet yahut Gaskonya Korsanları)
yazar. Arkadaşları tarafından takdir edilen Rauf kendini bir romancı olarak
görür. Fakat babası onun hevesini kırmak için bazen zora başvurur,
müsveddelerini yırtardı.
Yazarlık hayatına yön veren olay ise Halit Ziya’nın
Nemide’sini okumak olmuştur. Hemen Halit Ziya’ya bir mektup yazar ve onunla
iletişim kurar. Ona bir hikaye gönderir ve hikayesi (Düşmüş) Hizmet’te
yayımlanır. Halit ile ilişkisi usta çırak ilişkisine dönüşmüştür. Rauf Halit
ile Mektep’te yazılar yazmaya ve böylelikle ismi duyulmaya başlamıştır. Cenap Şehabettin ve Tevfik Fikret ile yakın
iletişime geçmiştir.
Servet-i Fünun Yılları;
Fikret Rauf’un edebiyatına güvenmemekteydi. Fakat Servet-i
Fünun topluluğuna bütünüyle katıldıktan sonra yazdığı eleştiriler ve hikaylerle
gücünü ispatlamıştır. Bir gün Fikret ondan roman isteyince Rauf da Eylül’ü
yazmaya başlar.
Topluluk ayrıldıktan sonra da bu anlayışını sürdürmek için
yine, bir topluluk arayışına girmiştir. İlk ayrılanları ise ağır bir şekilde
eleştirmiştir.
Meşrutiyet’ten sonra;
Meşrutiyet’in ilanına kadar diğer Servet-i Fünun
sanatkarları gibi susan Mehmet Rauf bu hürriyet ortamında yeniden yazı hayatına
atılır. Yapılacak en faydalı işin hanımları bilgilendirmek olduğunu, Türklüğün
eğer kurtulacaksa kadınlar sayesinde kurtulacağını ve bunun için kadınlarımızı
yüceltmeye çalışmamız gerektiği üzerine durmuştur. Asaf Muammer ile hanımlara
özel Mahasin Gazetesi’ni çıkarırlar. Bu dergi daha çok maddi kazanç sağlamak
için çıkartılmış olmasına rağmen siyasi nedenlerde dolayı (31 Mart) ara
verildi. Sekizinci sayısı ellerinde kaldı. En fazla on iki sayı çıkartan dergi yazarları
zararlara uğratmıştır.
Mahasin’i yayımladığı bu zamanda
birkaç edebi dergilerde makaleler ve hikayeler yazmaya devam eder. Bir yandan
da Halit Ziya’nın Ferdi ve Şürekası romanını tiyatroya uyarlamaya
çalışmaktadır. Aynı zamanda da hikayeler de yazmaya başlar. Ardından imzasız olan
Bir Zambağın Hikayesi’ni ele alır. Eser dönemde büyük tepkiler toplayınca bir
müddet eseri sahiplenmez. Sonra kabullenir. Eserin yasaklanması ve mahkumiyeti
sırasında Tanin’de haftalık edebi yazılar yazmaya devam eder. Mehmet Rauf artık
gençler tarafından saygı duyulmayan biri haline gelmiş olması onu herkese karşı
hırçın birine dönüştürmüştür.
1916-18 yılları Rauf’un durgunluk
yıllarıdır. 1919’da Üç Hikaye ve Kadın İsterse isimli hikaye kitaplarıyla
okurun karşısına çıkar. bu yıllarda adapte eserler de vermeye başlar. 1923
yılında Süs isimli yeni bir haftalık edebi hanım mecmuası yayımlar. Süs’ün
yayını devam ederken bir de Gelincik isimli mizah gazetesi çıkarır. Bu
dergideki yayımladığı bir resim yüzünden mahkemelik olan Rauf’un dergisi 9.
sayıda durdurulur.
1923-26 yılları en verimli
yıllarıdır. çeşitli gazete ve dergilerde yayımladığı hikayelerini kitaplaştırır
ve birçok romana imzasını atar. Hala bir arayış içerisindedir. Şiir hariç
edebiyatın her türünde eser vermiştir.
Toplam 16 roman kaleme almıştır.
Bunların bir kısmı uzun hikaye niteliğindedir. Diğer bir kısmı da yarım
kalmıştır. Ayrıca farklı türleri denemesi yazarın tek bir yönde ilerlemediği
görülür.
Mehmet Rauf’un bütün romanlarında
temel ilişki aşktır. Genellikle bir mevsim süren ilişkiyi ele alır.
Hemen her romanda olay, canlılığını
ilk sayfada hissettirmeye başlar. Bu da romanın heyecanlı ve düzenli olmasını
sağlar.
Eylül, Ferda-yı Garam, Menekşe,
Serap, Karanfil ve Yasemin, Son Yıldız, Kabus, Kan Damlası ve Halas hakim bakış
açısı ile yazılmıştır.
Garam-ı Şebab, Bir Zambağın
Hikayesi, Bir Aşkın Tarihi, Genç Kız Kalbi kahraman anlatıcının bakış açısıyla
yazılmıştır.
35 yıllık hikayecilik devresinde
tespit edilebilen 122 hikaye ele almış ve 14 ayrı kitapta toplamıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder