Merhaba👋 Bu bölümde Eğitim Toplumu Değiştirebilir Mi? kitabını sizlere özetlemek ve kendi yorumlarımı da sizlerle paylaşmak istedim. Kitap toplam 8 bölümden oluşmuştur. Eğer diğer bölümleri yayımlamamı isterseniz aşağıda yorumlar kısmına yorum bırakabilirsiniz.
Eğitim
Toplumu Değiştirebilir Mi?
- Eğitim Toplumu Değiştirebilir mi?
Eve Dönüş
Yazar
Wisconsin’de ve ABD’de eğitime verilen değerin oldukça yüksek olduğundan
bahsediyor. Dikkati asıl Arjantin’e çekmek istiyor ki burada gözlenen siyasi
olayların eğitime nasıl etki ettiği tartışılıyor. Orada iktidara sahip olmanın
en önemli şartı eğitimin kötüleşmesidir. Böylelikle kötü politikalar için
bilinçli insanları azaltarak aksine oy kullanılmasını da azaltıyor. Öğretim
adeta bir kirlilik kaynağı olarak görülüyor. Bu bize yabancı mı?
Okulları Değiştirmek, Piyasaları
Değiştirmek
Yazar
bu konuya şöyle bir giriş yapmıştır: Slovenya’ya sığınan mültecilerin örgütlendikleri
iki şeyden biri okul olmuştur. Onlara göre saygılı olan bir toplumun
demokratikleşmiş bir eğitim sistemine ihtiyacı vardır. Bu değer bölümü okurken
o zamanlar için bana inanılmaz geldi. Eğitime bu denli önem vermeleri,
geleceklerini nesillere aktarmayı düşünmeleri takdire şayandı.
Mültecilerin
aksine bir de New Orleans’ta insanların yaptıkları hataları doğal afetlere
bağlayanlar piyasanın eğitim üzerine etkisini kalıp gibi ortaya koymuştur.
Buradaki olay ebeveynlerin okul seçmesi, mevcut okulların kötü, yeni okulların iyi
olarak adlandırılmasıdır.
Bir
de ırkçılık. Diğerlerini kirletme çabası. Diğerlerini toplumdan dışlayarak
toplumda statü farkı oluşturup istedikleri güce sahip olabilirlerdi. İşte bu,
seçim piyasalarındandır.
Piyasaların
vazgeçilmezi ise kesinlikle dildir. İktidarda kalmak isteyenler dili oldukça
iyi kullanır ve ortaya iki kavram atarlar: ‘’Biz’’ yani güçlü olanlar, kar
edenler; ‘’Biz olmayanlar’’ yani tüketiciler.
Farklı Olabilir
Bazı
ülkelerde reform hareketlerine karşı demokratik alternatifler oluşmaya
başlanmıştır:
Eğitim
kurumları.
İnsanlar
geleceklerini inşa etmek için okullar yapmaktadırlar. Herhangi bir olası kötü
şartlarda bile eğitim kurumları seferber olacaklardır. Halkına saygılı, dürüst
bireyler yetiştirecektir.
Tabi
gelişen şartlara yönelik yazarın da dediği gibi ilerlemeci hareketlerin olacağı
gibi paralel olarak da geriletici hareketler de olacaktır.
Yakınlaşmak ve İttifaklar Kurmak
Yazar
bu bölüme başlangıç yaparken kendinden ve rahatsızlığından bahsetmiştir.
Arteriti kötüleşmeye başladığı sıralarda ona üniversitede daha iyi bir eğitim
sağlayabilmesi için engelli formu doldurulmuş ve elektronik masa, sandalye
yardımı yapılmıştır. Yazar da yaşadığı bu durum içerisinde eğitim ile yakından
ilişki kurabilmiştir. Ayrıca engellilerin sosyal yaşamlarında, eğitim
ortamlarında eşit haklara sahip olunma çabalarından bahsetmiştir. Yazar ezilen
bir grubun içerisinde yer almadan ‘Eğitim toplumu değiştirebilir mi?’ sorusunun
cevabını kimsenin veremeyeceğinden söz etmiştir.
Ben
bu son söze katılıyorum. İnsanın başına bir şey gelmeden o olayın getirdiği
zorlukları beraberinde taşıyamıyor.
Duygusal Eşitlik
Yazar
burada Lynch, Baker ve Lyons’un Duygusal Eşitlik adlı kitabından bahsediyor.
Kitapta duygusal eşitliğin sevgi, ilgi ve dayanışma olduğundan söz ediyor.
Kitap önemli noktaların altını çiziyor. Bunlar: Hayattaki duygusal unsurların,
sermayelerin ve cinsiyet ve sınıf kesişimlerinin seviyelerinin önemidir. Yani
bu kitap kısaca engelli kişilerin sevgi, ilgi ve dayanışma ile uğraşmalarını
tasvir ediyor.
Yazar
da bu konulara ek olarak şuanki eğitimde eğitim kurumlarının ürüne
dönüşmesinden yani eğitimcilerin eşit olmayan bir ortamda sadece sınav
sonuçlarıyla başarılı sayılan bireyler yetiştirilmesinden şikayetçidir. Sevgi,
ilgi ve dayanışma ile rekabet, özelleştirme ve bencil bireyciliğe karşı
çıkılmasını istiyor.
Okul Ne Yapar?
Yazar
bu bölümde eğitimden bahsetmiştir.
Eğitim
her yerdedir. Mağazada, fabrikada, çiftlikte… Eğitimi ‘dışarı’dan bağımsız
düşünemeyiz. Yazar örnek olarak okullardan bahsetmiştir. Okulları insanların
çalıştığı yer olarak betimlemiştir. Yemek servisini yapan bir kadın, bina
bakımıyla ilgilenen bir erkek, okuldaki sekreter ise çoğunlukla bir kadın
olmuştur. Bu zamanlarda bile kadın erkek eşitliğinden bahsetmek güçken o
zamanlarda da aynı sistem devam etmekteydi. Eşit düşünme, eşitlik kavramı
burada bizleri yaralıyor işte.
Ücretli
çalışma yerleri olan okullar, ekonominin bütünleyici bir parçası olmakla
beraber sınıf, ırk, cinsiyet hiyerarşilerine meydan okuyor.
Okullarda
çocuklar hayatlarının uzun bir kısmını burada geçiriyorlar. Orada kendi
benliklerini bulup gerek statü bilinci olsun gerekse kendinden farklı
başkalarıyla olan iletişimleri gelişip güçleniyor.
Risk Almak
Okul
bazen eylem yeri olarak görülebilmektedir. Yazar da bunun bir risk olduğundan
bahsediyor. Bu risklerden biri kibirdir.
Öğretmenler
eksik yönleri olup olmadığını denetleyici herhangi bir yaklaşımda bulunmamakla
birlikte eksikliklerini de kabullenmemektedir.
Derslerde
de konuştuğumuz gibi bu bir toplumda istenmeyen en son şeydir. Her öğretmen
insandır ve insani duygular taşır. Elbet yanlışlarımız olacak. Ama önemli olan
yanlışlarımızın olabileceğini öğrenmek ve meslektaşlarımızla bilgi birikimimizi
paylaşmaktır. Ancak o zaman toplumda öğretmenlik anlayışı değişir ve eğitimin
düzeyi de bu bağlı olarak gelişir, güçlenir.
Bir
diğer risk ise insanların kendi hayatlarını kendilerinin inşa etmesini olumsuz
yönde etkilemektir. Şuna da bir açıklık getirmek gerekirse eğer birey kendi
hatalarından ya sorumluluklarından yola çıkarak bir başlangıç yapamazsa o birey
ne kendine ne de topluma yarar sağlar.







